Özkan DİKMEN
HEPİMİZ ÖLDÜK BAZILARIMIZI GÖMDÜLER
Yaşadığımız o acı ve büyük deprem sonrası yazımın başlığını bir yerde okumuş ve kesinlikle durum tam da bu demiştim.
Ülkemiz ne zaman azıcık kafayı kaldıracak oluyor illa ki bir sıkıntı baş gösteriyor. Bunu derin dünya gizli örgütlerine bağlayan da var, ülkemizin üzerinde bulunduğu coğrafi durumun hareketlilik durumuna bağlayan da var.
Her iki görüşten de mantıklı yaklaşımlar olsa da bu binlerce insanımızın öldüğü gerçeğini değiştirmiyor. Bu kurutulan gölün üzerine imar izni verildiği gerçeğini değiştirmiyor. Bu amik ovasının tam ortasına yani kurutulan gölün AYNA dedikleri bölgesine çevreciler ve mühendislerin itirazlarına rağmen havaalanı yapıldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Ortada tek bir gerçek var o da binlerce insanımız ne yazık ki sorumsuzluk ve ihmal yüzünden öldü. KADER diyerek geçiştirilemeyecek kadar büyük ve sorumsuzluk örneği bir yıkımla karşı karşıyayız.
Havuz medyası dediğimiz ana akım medya bile yayınlarında artık daha fazla sessiz kalamadılar. Bazılarından sunucular istifa etti(rildi)ler. Bazılarının da eli kulağında. Ama bu gerçeklerin yansımasına engel değil.
Ayrıca hemen şunu belirtelim. Bu mevzu son 20 yıllık konu değil ki. Bu konu 1950’li yıllarda AMİK Gölünün kurutulmasına kadar iniyor. Hatta merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bir röportajından “DSİ Genel Müdürü iken AMİK gölünün kurutulması için imza atmıştım. Bu benim en büyük pişmanlıklarımdan birisidir” demiştir.
Yani asılına bakarsanız üç beş yüklenici tutuklanarak geçiştirilecek bir konu değil. Geçmişte şöyle olsaydı, böyle olsaydılarla boşa konuşulacak zaman değil. Hemen şimdi gelecekte aynı felaketleri yaşamamak için sağlam senaryolarla doğru planlama ile yeniden yapılaşma ve ayağa kalkma zamanı.
Türk milleti öyle bir millet ki, her seferinde dimdik ayakta durabiliyor. Belki de genlerimizin, biraz da Atatürk’ün bize bıraktığı en güzel miras budur. Türk milleti olarak her zaman tüm zorlukların üstesinden gelmeyi başarmışız. Olumsuz olan tek konu ise bulunduğumuz coğrafya nedeniyle hem içeride hem dışarıda bolca düşmanımızın olması. Çok zengin bir millet olacakken, büyük sıkıntılar yaşayan bir toplum haline geldik. Üç beş zenginin dışında yaşantısından çok da mutlu olan yok.
Yıllar yılı süregelen beceriksiz idarecilik, bu beceriksizliklere itiraz etmeyen her şeyi kabullenmiş bir halk ve geldiğimiz sonuç.
Bunun yaşadığımız büyük depremle ne ilgisi var diyebilirsiniz. Demeyin bence. Çünkü doğru olanı ısrarla istesek ve yanlış yapan yöneticilere zamanınla korkmadan tepkimizi gösterebilsek bugün bu büyük depremdeki can kayıpları çok ama çok az olabilirdi.
İşte bu noktadan hareketle herkesin eteğindeki taşları döküp yeniden ayağa kalkmak için elini büyük taşın altına koyması gerekiyor. Şu anda bunun için herkes ve her kurum hazır. Yeter ki samimi ve doğruyu yapabilen bir idare ile buluşalım.
Olası Marmara depremi çok yakın deniyor. Bunu ben demiyorum uzmanlar söylüyor. Yani koca koca profesörler diyorlar. Önlem alın diyor. Daha büyük bir sıkıntı olacak diyorlar. Diyorlar da diyorlar. Umarım hükümet devletin tüm kurumlarını harekete geçirim ayrım yapmadan yerel yönetimlerle ortaklaşa ve mümkün olduğu kadar hızlı kentsel ve köysel dönüşümü gerçekleştirebilir. Aksi takdirde bizi Kahramanmaraş ve Hatay’dan daha kötü bir senaryo bekliyor.
Okunma Sayısı : 854