
Habibe Tilki UZEL
Dikili bir ağacın olsun!
Dikili bir ağacın olsun!
Son günlerde ülkemizdeki ağaç katliamları pek çok kişi gibi benimde canımı oldukça sıkıyor. Avrupa ülkelerinde bizde yaşandığı gibi sayısız ağaç katliamı şöyle dursun bir ağacın dalına zarar vermenin bile cezası var.
Ülkemizde ise ne yazık ki hiçbir şeye tam manasıyla kıymet vermiyoruz. Bu konuda o kadar gaddarız ki, o kadar zalimiz ki koruma ve sahip çıkma duygumuz o kadar yüzeysel ki ne doğayı, ne ağaçları, ne bitkileri, ne hayvanları, ne bebekleri, ne çocukları, ne kadınları, ne erkekleri ne insanları asla tam manasıyla hakkını vererek koruyamıyoruz.
Son günlerde her akşam haberlerinde canım ülkemizin başka noktalarında ağaçların cayır cayır yandığını görüyoruz. Yanan sadece ağaç mı asla değil. Yanan ormanlarımız, yanan nefesimiz, yanan geleceğimiz, yanan o alanda yaşayan pek çok canlı hayvan türü, yanan ruhu ve canı olan güzelim ağaçlarımız. Üstüne üstlük acı olan çıkan tüm bu yangınların nedenlerinin muamma oluşları. Yeteri kadar araştırılmıyor olmaları. Yetkililerden açıklama geliyor, deniyor ki: “Yanan ağaçların yeri kimseye rant kapısı olmayacaktır.” Umuyoruz ki bu cümle gerçekten samimiyetle söylenmiştir.
Malum hemen hemen her olaya dini karıştırıyoruz ülkemizde. Gel gelelim dinin dediklerini karıştırdığımız kadar yerine getirmeyi de başarsaydık şuan çok daha doğru adımlar atmayı başarmış bir toplum olurduk. Dinimizdeki Hadis i Şerif diyor ki, “Kıyametin koptuğunu görseniz de elinizdeki fidanı dikin.” Bu Hadis i Şerif ile görüyoruz ki ağaç dikmek, dikilen ağaca sahip çıkmak, filizi toprakla buluşturmak dinimizce de çok kutsal ve ulvi bir görev. Ağacın, yeşilin ülkemiz ve dünyamız için kıymetli olmasını toplumsal manada önemsemiyorsanız dini açıdan önemseyin, yok dini açıdan bakmıyorsanız çocuklarımızın gelecekleri diye bakın bari. Demem o ki konuya ne taraftan bakarsanız bakın yeter ki artık hakkıyla korumayı ve zenginleştirmeyi bilelim.
Ormanlarımızı koruma ve zenginleştirme konusu çok hassas ve mutlaka bir şeyler yapılması gereken hatta yasa tasarısı ile uygulanıyor olması gereken bir konu. Rant rant nereye kadar rant artık. 2007 yılında güya bir gündem ortaya atılmıştı özellikle evlenen ve bebek sahibi olan insanların fidan dikmeleri zorunlu hale getirilecekti. Fakat konu tam manasıyla yasalaşmadı. O yıldan sonra bazı büyükşehir belediyeleri konuya önem vererek evlenen ve bebek sahibi olan aileler adına fidan dikme eylemi gerçekleştirdiler. Bunun örnekleri ülkemizde var fakat konu rutin bir geleneğe kavuşturulmadıktan sonra ara ara yapılmış ve yapılıyor olması çok yol kat etmiyor.
Bugün sokağa çıkalım ve bir anket gerçekleştirelim kaç kişinin dikili bir ağacı var? Korkarım ki rakamlar hiç yüz güldürecek seviyede değildir. Yukarıda da dediğim gibi bu ülkede koruma ve sahip çıkma duygumuz oldukça yüzeysel. Özellikle çocuklarımızı, hayvanlarımızı ve yeşilimizi korumaya yönelik zarar geldiğinde ciddi ceza yaptırımları getirilerek artık bir şeyler yapılmalı. Üstelik bu konuya tüm devlet adamları, hükümetten muhalefete kim varsa destek vermeli. Parti olayı asla gözetilmemeli. Aksi halde çok değil bundan kısa bir süre sonra ne sağlıklı yeşil alanlarımız, doğamız olacak ne de o doğa içinde mutlulukla gülücükler saçan çocuklarımız, koşturan hayvanlarımız olacak. Çünkü hiç birini koruyamıyoruz. Konuyla ilgili derin araştırmalar yapıp başka ülkeler bu konularda nasıl bir tavır sergiliyorlar inceleyerek kendimize uygun modeli seçip geliştirmemiz şart.
Bu anlamda hepimize, herkese görev düşüyor. Artık daha fazla yanmasın içimiz, ciğerlerimiz. Sahip olduğumuz zenginliklere sıkı sıkı sarılıp değer vermeyi bilelim.
Aslına bakarsanız Mustafa Kemal Atatürk’ü azıcık kendimize rehber alabilsek çok yol kat edeceğiz. Bilenler bilir büyük Önder Atatürk’ün tarihte ağladığı anlar nadirdir. Ama onlardan biri vardır ki bir İğde Ağacı gözyaşı dökmesine sebep olmuştur. Ankara’da yol kenarında her gün önünden geçtiği İğne Ağacını her seferinde selamlardı büyük insan. Bir gün bir bakar ki ağaç yerinde yoktur. Hemen sorar ve yol genişletme çalışması için kesildiğini söylerler. “Yahu, bir sorsaydınız bana da ağacı kurtarmak için bir yol bulurduk birlikte” deyip arabasına biner ve daha fazla dayanamayıp şoförü yanında başlar gözyaşlarını akıtmaya. Çünkü o sadece bir iğde ağacı değildir. Çok mu çok zor şartlarda kurtardığı vatan toprağında yetişen, serpilen, kök salan, o günün çorak Ankara’sında dimdik dikilen, gölge olan bir canlıdır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk vatan toprağı gibi toprağın üzerinde ne varsa onları da top yekûn sahiplenmiştir.
Bugün niceleri var ki altı üstü bir iğde ağacı deyip geçecek yok olmasına değil gözyaşı dökmek önemsemeyecek bile. İşte bu durum her şeyden çok daha acı gerçeğimiz maalesef…
Okunma Sayısı : 1376
