Habibe Tilki UZEL
MEB yine yaptı yapacağını
MEB yine yaptı yapacağını
Gün geçmiyor ki bir sabah da can sıkan bir haber okumayalım. Hepimizin bildiği üzere 2016 – 2017 eğitim – öğretim yılını tüm öğrenci, öğretmen ve veliler tamamlamış bulunuyor. Uzun bir dönemi atlatarak yaz tatiline girdiler. Okulların kapanmasına daha dün bir, bugün iki olmadan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) elini önümüzdeki dönem için hızlı tutarak yeni maddeleri yürürlüğe koydu.
MEB’in yeni yürürlüğünde yeni etkinlik haftaları bulunuyor. Onlar ne mi? 15 Temmuz darbe girişimi, İstanbul’un Fethi, Kut’ul Amare Zaferi. Hal böyle olunca e bunların yürürlüğe girmesi için bazılarının çıkması gerekiyor. Bu durumda belirli gün ve haftalar çizelgesinden Yunus Emre Haftası, Mevlana haftası, Dünya AIDS günü çıkarıldı. Bunlar da bir şey mi “öğrencilerin Atatürk ilke ve inkılaplarına, Atatürk milliyetçiliğine bağlı yurttaşlar olarak yetişmeleri” ifadesi de var olan yürürlükten çıkartıldı. Törenlerle ilgili esaslar kısmından ise “Atatürk ve Türk büyükleri, eğitim şehitleri için saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın söylenmesinden sonra günün anlam ve önemine uygun şekilde hazırlanan programa göre hareket edilir” ifadesi de MEB tarafından çıkartılmış bulunuyor.
Yeni olmazsa olmaz günümüz olan 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü yaz tatili dönemine denk geldiği için onun da çaresini düşünmüşler. Ders yılının başladığı 2. hafta içinde 15 Temmuz gününün kutlanmasına kararı alınmıştır.
Ne yazık ki başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere onun bizlere bıraktığı ilke, inkılaplar, değerler, kıymetli fikirler, milli karakterimizi oluşturan etkenler, bizi biz yapan özelliklerimiz birden, kökten değil ama usul usul silinmesi amaçlanıyor. Çocuklarımıza doğru tarihi bilgileri, önemli günleri öğretmek yerine daha tarihçilerin bile hem fikir olamadığı Kut’ul Amare Zaferi gibi ne olduğu belirsiz bir günün kutlatılması isteniyor. 15 Temmuz darbe girişimi hakkında binlerce çelişkiler varken hoopp milli günümüz oldu bile.
Tüm bunlar olurken ne yazık ki millet olarak olabildiğince sessiz kalarak sadece tanıklık ediyoruz nasıl yavaş yavaş elimizden hazinemizin alındığına. Suyu ısıtılan kurbağa hikayesini çok severim ve maalesef tam da içinde olduğumuz durumu anlatır nitelikte.
Hikayeye göre; Kurbağa kaynamış sıcak su dolu bir tencere içine birden atılsa yüksek ısıyı anında fark edecek ve hemen sıcak suyun içinden çıkmak için elinden geleni yapacak, tencere dışına var gücüyle zıplayacaktır. Ancak böyle yapmayıp kurbağa oda sıcaklığında olan su dolu bir tencereye konup altı açılırsa zavallı kurbağa suyunun usul usul ısındığını birden fark edemeyecek, suyunun kaynadığını anladığında ise her şey için çok geç olmuş olacaktır.
İşte ülkemize, bizlere, insanlarımıza, gençlerimize, çocuklarımıza uygulanan sistem tam da budur. Suyumuz altımızdan usul usul ısıtılıyor, hiç birimiz ısındığımızı anlamıyoruz bile. Anladığımızda ise çoktan haşlanmış olacağımızdan tencerenin dışına çıkacak gücü kendimizde bulamayacağız.
Okunma Sayısı : 1029