Habibe Tilki UZEL
Gülmeye korkar olduk!
Gülmeye korkar olduk!
Araştırmalara göre çocuklar doğduklarının 4. ayından itibaren gülmeye başlıyorlar. Bu zamanla çoğalarak gidiyor. Bir çocuk günde 400 defa gülebiliyor. Büyüklerde ise bu sayı ciddi anlamda aşağı düşmüş, yetişkin bir insan günde sadece 15 kez gülüyor. Bebeklikten başlayan gülme eylemi sanırım ergenlik yıllarının sonuna sıkışıp kalıyor ve yetişkin bir insan olduğumuzda gülmeyi neredeyse unutacak hale geliyoruz.
Üzülerek belirtmek isterim ki bu istatiksel bilgi güzelim ülkemiz için geçerli değil. Çünkü yapılan anket çalışmalarına göre Türkiye’de yetişkinler günde 15 kez bile gülmüyor. 148 ülke arasında mutluluğunu en az dışa vuran ülkelerin başında Türkiye yer alıyor. Gülümseme ve kahkaha atmada dünya ortalaması % 75 iken Türkiye’de bu oran % 43. Bizden sonra en az gülen diğer ülkeler ise Sırbistan ve Tunus.
Şimdi sokağa çıksak ve önümüze gelen kişiye “dün güldünüz mü veya kahkaha attınız mı?” diye soru yöneltsek sanırım çoğu kişi “hayır!” cevabını verecektir. Nedeni de çok açık bunun. Gülmekten korkan, çekinen, ciddi durursak ciddiye alınırız safsatalarıyla beynimiz dolduruluyor. Bıyık altı gülmekle yetiniyoruz. Gülsek kendimizi suçlu sanıyoruz neredeyse.
Sadece toplumumuz mu güler yüzlü değil? Bizi yönetenler de ne yazık ki gülmekten bir haberler. Sürekli sert, asabi, sabit bir duruş ile televizyonlardalar. Herkes birbirine üstünlüğünü kabul ettirme gayesinde. Gülümsemek kimin aklına geliyor? Oysa Türk Milleti için denmez miydi ‘misafirperver, güler yüzlü, samimi, candan toplum’ sıfatları? Denirdi! Belki de gülmekten korkar hale getirilerek Türk Milleti yalnızlaştırılıyor, yalnızlığa itiliyor.
Bu yazıyı okuduktan sonra biraz başta kendinizi sonra etrafınızı gözlemleyin lütfen. Birbirimizin yüzüne bakıp gülümsemek şurada dursun bakmaktan kaçıyoruz, gözlerimiz hep kaçak dövüşüyor. Çalışan patronundan, öğrenci öğretmeninden, çocuk büyüklerinden, memur amirinden kaçırıyor gözlerini.
Ha bir de ardı arkası kesilmeyen yargılarımız var. Gülen bir adam görsek “ne cıvık”, kahkaha atan bir kadın görsek “ne kadar hafif”, gülerek yerinde duramayan bir çocuk görsek “amma da şımarık” deyiveriyoruz. Yolda giderken pek tanımadığımız biri bakıp hafif gülümsese bozuluyoruz adeta “vardır bir çıkarı bu sebeple gülümsedi” demiyor muyuz?
Ülkemizin bir türlü sakinleşmeyen dengeleri, düzelmeyen ekonomik şartlar, düşük asgari ücret, ayrıştırılma, ötekileştirme projeleri, sınavlardaki kopya skandalları, pisipisine olan işçi ölümleri, çocuklara uygulanan şiddet, tecavüz, onca kadın ölümleri, terör ve binlerce verdiğimiz şehitlerden sonra gülecek hal mi kaldı diyebilirsiniz. Haklısınız da. Tüm bunların hiç birini ne bu ülke ne de bu ülkenin vatandaşları hak etmiyor. İşte tam da bu yüzden belki de dimdik durup, yüzümüzü güneşe dönüp tebessüm etmemiz lazım. Gülmekten ve kahkaha atmaktan korkmamamız gerek.
Yahudi asıllı İtalyan kimyager ve yazar olan Primo Levi Nazi kamplarından sağ çıkabilmiş insanlardan biridir. Levi ısrarla diyor ki, “Bizi gülmek kurtardı, hayata bağlandığımızı gördük.” Gülmeyen toplumların giderek kötümserleştiği ve ruhen bitiş yaşadıklarını araştırmalar çok net gösteriyor. İşte bu yüzden gülmekten, ağız dolusu kahkaha atmaktan korkmayalım, gülmek bizi de kurtarır.
Okunma Sayısı : 979