Dyt. Emine GÖRÜCÜ
BESİN ALERJİLERİ VE GIDA İNTOLERANSI ARASINDAKİ FARK NEDİR?


BESİN ALERJİLERİ VE GIDA İNTOLERANSI ARASINDAKİ FARK NEDİR?


Vücudumuz gün içerisinde isteyerek ve ya istemeyerek çok sayıda madde ile karşılaşır. Bir kısmı yenilebilir ve içilebilir olarak adlandırdığımız bu besinler ağız, burun, gözler, akciğer ile vücudumuza girerler. Vücudumuz yararlı olanları işleyerek kullanıp geriye kalan artıkları da dışarıya atar. Bazı maddeler insana zarar verecek nitelikte olup vücut dışına atılabilmeleri için yoğun bir çalışma gerektirir.

 

Bu bilgiler doğrultusunda alerjiyi tanımlayacak olursak; Alerji, vücudun yabancı olarak tanıdığı solunan, yenebilen, iğne ile enjekte edilebilen ve ya deriye/ göğüse doğru temas eden organik ve inorganik maddelere karşı savunma mekanizmasının biraz abartılı olarak çalışma halidir. Savunma mekanizması hayatımızı sağlıklı sürdürebilmemiz açısından çok önemlidir fakat alerjik reaksiyonlardaki gibi savunma mekanizmasının doğal seyrinin dışında çalışmaya başlaması ile çeşitli rahatsızlıklar ortaya çıkar.

Besinlerin neden olduğu düşünülen her türlü olumsuz etkiyi besin alerjisi olarak tanımlamak toplumda yaygın, ama her zaman doğru olmayan bir eğilimdir. Besin reaksiyonları iki grupta incelenir:

1) İlki herhangi bir alerjenin ve savunma sisteminin aşırı reaksiyonun söz konusu olmadığı, diğer mekanizmalarla oluşan anormal yanıtların bulunduğu ‘’gıda intoleransı ’’.

Besin yani gıda intoleransı kişiseldir ve herkeste farklılıklar gösterir. Başta kilo verememe olmak üzere, mide-barsak rahatsızlıklarına, deri-cilt rahatsızlıklarına, migren ataklarına ve artışına neden ya da tetikleyici olabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünya nüfusunun neredeyse yarısının ‘‘gıda intoleransı’’ olduğunu düşünüyor. 1 milyar kişide tanısı konmuş gıda intoleransı tanısı bulunduğunu ve bu rakamın 2016 yılında 2,5 milyara ulaştığını varsayıyor.

            Gıda intoleransının nedenleri;

ü  Vücuttaki enzim eksiklikleri

ü  Sızıntılı barsak sendromu

ü  Endüstriyel ve işlenmiş gıdaların fazla tüketimi

ü  Kötü beslenme

ü  Bazı ilaçların sürekli ya da uzun süreli kullanımı

ü  Geçirilen bazı hastalıklar

ü  Stres ve diğer faktörler olarak sıralanmaktadır.


2) İkinci grup ise immünolojik yani savunma sistemi aracılığıyla besinlere gösterilen aşırı duyarlılık reaksiyonlarıdır. Bu grup ‘’besin alerjileri’’ olarak sınıflandırılıyor.

Besin alerjileri bebeklik çocukluk döneminden hatta anne karnından başlayarak insan hayatını etkiler. Yapılan araştırmalarda, toplumda insanların en az  %15-20 sinin alınan bir besinin kendisini rahatız ettiğine inandığını gösteriyor. Ancak besin alerjilerinin sıklığı genelde çocuklarda % 2-8 arasında iken yetişkinlerde % 1 civarında, tüm nüfusta ise % 2 oranında olduğu belirtiliyor.

 Besin alerjileri sadece besinin tüketimi ile değil dokunma hatta kokusunun solunması ile de ortaya çıkabiliyor.Besinler çoğunlukla birden fazla maddenin karışımı olduklarından besindeki hangi maddenin alerjiye yol açtığını anlamak kolay değil ancak  Alerjen tabiatındaki gıdalar ile vücudun askeri olan antikorlar karşılaşınca ortaya pek çok kimyasal madde salgılanıyor. Örneğin ‘’histamin’’ bunlardan biri olup bazı alerjik reaksiyonlara sebep oluyor. Bir besinin alerjiye yol açtığını kabul etmek için o besinin her alınışında alerjik belirtilerin bir veya birkaçının olması gerekiyor.


Yaygın olan belirtilere gelirsek;

ü  Deride; yanma, kızartı, ateş, üşüme, karıncalanma, terleme, ürtiker (deri döküntüsü-kurdeşen), su toplayarak kabarma, kırmızı lekeler, sivilceler

ü  Kulak-Burun-Boğazda; burun tıkanıklığı, hapşırma, burun kaşıntısı, burnun devamlı akması. Boğazdan akıntı, boğazda ağrı, kuruluk veya gıcık, damaklarda kaşıntı, kuru öksürük. Kulaklarda çınlama, tıkanma, ağrı, orta derecede sağırlık, baş dönmesi ve dengesizlik

ü  Gözlerde; görmede bulanıklık, gözlerde ağrı, sulanma, şaşılık, ışıklardan rahatsız olma, göz kapağında seğirme, kaşıntı, düşme, kızarma, şişme.

ü  Solunumda; nefes darlığı, hırıldama, öksürük, bronşlarda mukus (balgam) oluşumu.

ü  Kardiyovaskülerde;  kalpte çarpıntı, nabız hızının artması, düzensiz nabız, kızarma, solgunluk, ateş, üşüme, karıncalanma, ellerde kızarıklık veya morarma, bayılma, omurlarda ağrı

ü  Sindirim sisteminde; ağızda kuruluk, tükürük salınımında artma, pamukçuk oluşumu, dilde acılık, diş ağrısı, geğirme, midede yanma, hazımsızlık, bulantı,  kusma, yutmada zorluk, karında gurultu, ağrı kramplar, ishal, rektumda kaşınma veya yanma.

ü  Genitoürinerde; sık, ağrılı idrara çıkma, idrarını kontrol edememe,  vajinal kaşıntı veya akıntı

ü  Sinir siteminde; baş ağrısı, migren, devamlı uyku hali, sersemlik, yavaşlık, durgunluk,  donukluk, keyifsizlik, ciddiyet, ağlama nöbetleri, gerginlik, anksiyete, hiperaktiflik, huzursuzluk, sinirlilik, konsantrasyon bozukluğu, gülme, kendini diğer insanlardan farklı hissetme, kelimeleri, isimleri, ya da numaraları unutma, kekelemek.


Alerjilere hangi besinlerin neden olduğunu inceleyecek olursak;

 Genellikle protein yapısında olan besinlerin olduğu görülüyor. Her insan herhangi bir besine karşı alerjik tepki verebilirse de insanlarda sıklıkla alerjiye neden olan besinler şunlardır;

ü  İnek sütü; İnek sütünün içerdiği yirmiyi aşkın proteinlerden özellikle beşi alerjik niteliktedir. Bunlar:  alfa laktoglobulin, kazein, sığır gamma globülin,  sığır albümin ve beta laktoglobulindir.

ü  Yumurta; İnek sütüne benzer bir şekilde hem sıklıkla tüketildiği için hem de birçok yiyeceğin içinde bulunduğundan yaygın bir besin alerjenidir. Yumurta beyazına karşı alerji sarısına oranla daha yüksektir. Ovaalbumin, ovomukaid, ovotransferrin ve konalbumin yumurta beyazındaki en önemli alerjenlerdir.

ü  Balık ve kabuklu deniz ürünleri; Bu grup birçok farklı çeşit ve türü kapsar. Oldukça güçlü alerjenlerdir. Zorlu ve ani reaksiyonlara neden olurlar. Ağza alınmasından birkaç dakika sonra reaksiyon gözlenebilir hatta pişmiş ya da çiğ balığın kokusunu duyma, bazen sadece balığa dokunma ile de semptomlar görülebilir. Balık ve deniz ürünlerine karşı duyarlılığı bulunan bireyler, balığın derisi ve kılçığından yapılan zamklara karşı da aynı şekilde alerjik reaksiyon gösterebilirler.

ü  Tahıllar; Buğday ve mısır bu gruptaki diğer besinlere kıyasla daha sıklıkla görülen alerjen tipleridir. Mısır buğdaya oranla daha az alerjenik özelliğe sahiptir. Buğdayda bulunan ve bir glikoprotein olan alfa-amilaz tripsin inhibitörü en önemli alerjen tipidir. Buğday alerjisi olan bireylerin tüketmemesi gereken başlıca besin ve besin öğeleri şunlardır; kepek, ekmek kırıntısı, bulgur, tahıl ekstraktı, kuskus, kraker, durum buğdayı, durum unu, glüten, makarna, erişte, malt, soya sosu, nişasta.

ü  Etler; sütün ve yumurtanın çapraz antijenik özelliğinden dolayı tavuk ve sığır etine karşı besin alerjisi de genellikle bebeklik çağında görülür.

ü   Meyveler; Özellikle ürtiker olmak üzere, sıklıkla alerjik reaksiyonlara neden olurlar. Meyve ve sebze alerjisine neden olan bireylerin çoğu polen alerjisi olan bireylerdir. Meyve ve sebze proteinleri genelde ısıya dayanıksızdırlar ve bu nedenle pişirildiklerinde alerjik kişiler tarafından da tüketilebilirler.

ü  sebzeler; Kabak ve domates gibi sebzeler klinik belirtilere neden olabilirler. Çiğ sebzelere karşı alerji belirtileri gözlemlenirken, pişmiş şekillerine karşı herhangi bir reaksiyon oluşmayabilir. Ya da patates veya havuç gibi sebzelerin kabuğuna karşı bir duyarlılık mevcutken, yenilebilir kısımlarına karşı bir belirti gözlemlenmeyebilir. Kereviz veya kuşkonmaz gibi sebzelere ise dokunma ya da yıkama sonucu deride sorunlar (dermatit gibi) gözlenebilir.

ü  çikolata; Bu alerjen önemlidir; çünkü özellikle çocuklarda sık tüketiminden dolayı alerjik burun akıntısı, migren, deride kızarma kaşıntı-şişlik ve sindirim sistemi bozukluklarından sorumludur. Semptomlar kaynağı aynı olan çikolata ya da kakaonun tüketilmesiyle ortaya çıkabilir.

ü  Kabuklu yağlı kuruyemişler; ani ve çoğu zamanda ciddi alerjik reaksiyonların nedenini oluşturmaktadır. Yaşamın erken dönemlerinde kendini gösterir ve çoğu bireyde yaşam boyu sürer. Bazı çok duyarlı kişilerde mikrogramlarla ifade edebilecek kadar küçük miktarlar reaksiyona neden olurken, miligram miktarında alımlar ise sistemik reaksiyonlara neden olmaktadır. Hatta bazı kişilerde, içinde fıstık ezmesi olan kavanozun açık bırakılması nedeniyle bile ürtiker ve hışıltılı solunum ortaya çıktığı görülmüştür.

ü  Baharatlar, bazı çeşni vericiler, bazı içecekler;  Bu tür gıdaların içerdiğigıda katkı maddeleri ya koruyucu, ya şekillendirici, ya renklendirici, ya da tatlandırıcı olarak konulmaktadır. Bu katkı maddeleri belirtilen etiketlerin üzerinde E ile başlayan kod numaraları bulunur. ‘’E’’ katkı maddesinin Avrupa Birliğinde onaylandığını gösterir.

Reaksiyona neden olan bazı katkı maddeleri; aspartam (tatlandırıcı), tartrazin (renklendirici), MSG çin tuzu olarak da bilinir (lezzet arttırıcı), nitrat ve nitritler (koruyucu), parabenler (koruyucu), sülfitler (koruyucu). Tartrazin, bazı kişilerde aspirin ile çapraz reaksiyon verebilen, astım ürtiker gibi alerjik reaksiyonlar oluşturabilen, iyi bilinen bir boya maddesidir.

ü  Bal

Bazı besinler özellikle çocukluk döneminde alerjik reaksiyonlara neden olurken, bazıları hayat boyu devam ediyor. Kendileri alerjik reaksiyona neden olmanın yanında benzer türde besinlerle çapraz reaksiyona girebiliyorlar. Örneğin ağaç fıstıklarından (badem, ceviz vb.) birine alerjisi olan birinin tüm diğer ağaç fıstıklarına, inek sütüne alerjisi olanın diğer hayvan sütlerine, tavuk yumurtasına alerjisi olanın diğer kuşların yumurtasına da reaksiyon vermesi söz konusu olabilir.

Besin Alerjileri Ve Gıda İntoleransı Arasındaki Fark;

Besin alarjilerinde alerjik reaksiyonun ortaya çıkması için çok az miktarda alerjene maruz kalması yeterli olabiliyor. Vücut bu alerjen ile karşılaştığında  bağışıklık sistemi  bu yabancı allerjen maddeden bizi korumak için hemen IgE antikoru dediğimiz savunma antikorunu üretir. Bu da kaşınmaya, şişliklere, nefes daralmasına, bazı durumlarda ölümlere bile neden olabilir. Çölyak hastası birine glutenli bir gıda yedirdiğinizde karşılaşılan durum budur.

Gıda intoleransında ise besin alarjilerinin aksine fiziksel zorluklar söz konusudur. Şöyle düşünün; vücudunuzda yeterli Laktaz enzimi salınımı yok ise içtiğiniz 500 ml süt içinde Laktoz barındırdığı için sindirim güçlüğü doğacak ve size oldukça zor anlar yaşatacaktır. Eğer Laktaz enzimi salınımınız var ama yetersiz ise 1 su bardağı süt içtiğinizde farklılık görmeyebilirsiniz ama içtiğiniz sütü 1.5 su bardağına çıkardığınızda etkilerini görebilirsiniz.

Görüldüğü gibi besin alerjisi insan hayatını önemli derecede etkileyen bir durumdur. Son dönemlerde alerjik hastalıklarda olan artışlar dikkate alınmalı ve önemsenmelidir. Değişen yaşam tarzıyla ilişkili olarak gittikçe gelişen ve sanayileşen ülkelerde geleneksel beslenme alışkanlıklarından uzaklaşıldığı ve beslenmedeki bu değişimin alerjilerde ve alerjik hastalıklardaki artışla ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Diyet, besin alerjileri ve besin intoleransında teşhis ve tedavinin en önemli öğelerinden biridir.

Besin alerjilerinde tedavi yöntemleri; diyet tedavisi, hiposensitizasyon, semptomatik tedavidir.

Sağlık ve sevgiyle kalın.

Yayınlanma Tarihi : 2017-11-02 17:08:18
Okunma Sayısı : 1950
reklam yan

Dyt. Emine GÖRÜCÜ Diğer Yazıları