Dyt. Emine GÖRÜCÜ
NEDEN KİLO VEREMİYORUM Kİ?
Neden Kilo Veremiyorum ki!?
En çok karşılaştığım sorulardan biri de ‘sağlıklıyım ama kilo veremiyorum. Neden?’ Gelin bu hafta bu sorunun cevabını arayalım.
Günümüzde çok sık duyduğunuz bir kelime aslında ‘metabolizma’, ‘metabolizma hızınız şu kadar’ vs…Peki nedir bu metabolizma?! Önce oradan başlayalım.
Metabolizma vücudumuzun enerji üretme ve bu enerjiyi harcama faaliyetlerini kapsayan mekanizmaya verdiğimiz isimdir. Bu enerji işimizi de vücudumuzda bir nevi düzenleyen hücrelerimizde bulunan mitokondrilerimizdir. Mitokondri sayımızın azlığı ya da çokluğu işte bu metabolizma mekanizmasının çalışma hızında büyük önem taşır. Mitokondri sayımızı azaltmak veya artırmak ise sağlıklı beslenme ve yaptığımız egzersizlerle bizim elimizdedir. Hareketsiz yaşam, düzensiz ve sağlıksız beslenme mitakondri sayımızın düşmesine, buna bağlı olarak da bazal metabolizma hızımızın düşmesine paralelinde ise sağlıksız bir yaşama doğru yol almamıza neden olur.
Basit bir tabirle anlatacak olursak enerji düzenleme ve harcama santrallerimizin dizginlerinin elimizde olması bize metabolizma hızımızın gaz pedalının elimizde olması gibi bir güç verir. Gerek duyduğumuzda gaz pedalına basıp, gerek duyduğumuzda ise ayağımızı çekip dengeyi koruyabiliriz. İhtiyacımızdan fazla aldığımız besinler Vücudumuzda bize anlık olarak ‘fazladan kiloya’ dönüşse de ileriye yönelik çok ciddi hastalıklara neden olmaktadırlar. Tıpkı gaz pedalına fazladan basıp hız yaptığımızdaki sonuçlar gibi düşünün. ‘Her gün 10 bin adım atın, sağlığınızı koruyun’ sloganının çıkış noktası işte bu olaydır. Siz adım attıkça kaslarınız çalışır, kasların çalışması için enerji gerekir ve dolayısı ile hücrelerde mitokondri sayısı artar. Bu sayede fazladan aldığınız enerji size depo yağı olarak değil bir nevi artan hücre sayısı olarak geri döner. J
İştah ve kilo kontrolündeki bir diğer etken faktör de hormonlardır. Bu hormonlar bize ‘açlık’ ve ‘tokluk’ sinyallerini verirler. Bu sayede ne zaman ve ne kadar yiyeceğimizi kontrol etmiş oluruz. Bu birbirine zıt ama kardeş hormonlar ise LEPTİN ve GHRELİN hormonlarıdır.Ghrelin ‘acıktım’ sinyalini verirken, Leptin ise ‘doydum’ sinyalini verir.
Leptin hormonu iştah mekanizmasında adeta frengörevi görür. Aşırı yemek yemeyi ve sonuçta da obeziteyi önler. Leptinin fazla salınımı demek, kanda fazla bulunması ve buna bağlı olarak da ‘doymuyorum’kelimesinin sıkça duymamız demektir.Birçok obez insanın kanında yüksek oranda LEPTIN bulunmakta ve buna da ‘LEPTİN DİRENCİ’denmektedir.
Litaratürde bu direnci izah eden iki tez bulunmaktadır.
1.Kandaki seviyesi yeterli olmasına karşın hedef hücrelere ulaşamıyor olması.
2.Hedef hücrelere ulaşmasına rağmen ,ilgili hücrelerin hormona yanıt verememesi.
Leptin direnci hem iştahı hem de kilo alımının kontrolünü zorlaştırdığı için aşırı kilo alımına ve obeziteye neden olmaktadır.
Kilo verememenizin bir diğer sebebi de farkında olmadığınız herhangi bir gıdaya karşı intoleransınız olabilir.Gıda intoleransı;besinin vücutta tam olarak sindirilememesi sonucu ortaya çıkan bir olaydır. Sindirilmemiş bu besinler vücut için tehlike oluşturabilirler. Karında şişkinlik, gaz, kabızlık, ishal, aşırı kilolu olma, aşırı zayıf olma, alerji, sivilce, dermatit, barsakta gaz, karın bölgesi yağlanması gibi sorunlara sebep olabilirler. Intoleransınız olan bir besini tükettiğinizde kilo vermeniz de zorlaşabilir.Dikkat edilecek husus gıda intoleransları ile gıda alerjilerini karıştırmamaktır. Herhangi bir gıdaya duyulan alerji vücudun savunma sisteminin o gıdayı vücuda alır almaz gösterdiği tepkilerdir.
Çağımızın hastalığı diyebileceğimiz insülin direnci kavramını artık çok sık duyar olduk. Diyette fazla basit ve rafine edilmiş karbonhidrat tüketimi başta olmak üzere çevresel ve genetik bir çok faktörün de neden olabileceği insülin direnci, bireyde yağ yakımını engelleyerek depolanmasını artırır. Aynı zamanda tatlıya isteği artırarak kilo alımına sebep olabilir.
İnsülin direnci şu belirtilerle kendini belli eder. Tatlı krizleri, unlu şekerli gıdalara düşkünlük, sık acıkmalar, gece acıkmaları, yorgunluk, terleme, çabuk sinirlenme, unutkanlık, baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, horlama, cinsel isteksizlik, cinsel yetersizlik vb....Bu belirtilerden herhangi biri var ise mutlaka bir hekime başvurun zira tedavi uzun bir süreç gerektirir. Genelde düşük kalorili katkısız bir beslenme modeli ve düzenli egzersiz sorunu önemli ölçüde çözebiliyor.
Vücudumuz enerjiyi kullanmak için bir takım kimyasal olaylara ihtiyaç duyar. Tüm bunları da vücutta yeterli su varsa yapabilir. Aksi taktirde enerjiyi harcadığınız mekanizmalar yavaşlar. Bu da zor kilo vermenize neden olur.
Fazla kilo probleminiz var ise önce şu ‘8 Altın Kural’a uyup uyumadığınıza bir bakın. Bu altın kurallara uyduğunuz halde halen sağlıksız kilo alımınız devam ediyorsa gerekli tetkikler için lütfen bir uzmana başvurun.
8 Altın Kural:
1.’Tabakta yemek kalmaz,arkandan ağlar’ tabusunu yıkın ve doyduğunuzda tabağınızı bırakın.
2.Yemek yedikten sonra ki açlık sinyalleri 2-3 saat sonra gelir. Bu zaman aralığından önce gelen açlık sinyallerinin gerçek olmadığını bilin ve iki öğününüzün arasında en az 4 en çok 6 saat olsun.
3.Üzüntülü anlarınızda kendinizi buzdolabının önüne atmayın.
4.Her öğünde mutlaka sebzeniz olsun, günde 2-3 meyve tüketmeye çalışın.
5.Aldığınız ürünlerin etiketini mutlaka okuyun ve içeriğini bilin.
6. ‘Günde 10 bin adım’ sloganını mutlaka uygulayın.
7.Uyku düzenine dikkat edin.Düzensiz uyku zamanları gece belli aralıklarda salınan hormonları olumsuz etkiler unutmayın.
8.Hiç bir bahane üretmeden güne mutlaka kahvaltı ile başlayın ve en azından üç ana öğününüzün düzenini koruyun.
Sağlık ve sevgiyle kalın J
Okunma Sayısı : 1206