
Özkan DİKMEN
BELKİ DE BİZ ÇOK DEĞİŞTİK
BELKİ DE BİZ ÇOK DEĞİŞTİK
Eskiden durum şöyle olurdu diye başlayan cümleleri sıkça duymaya başladık. Ama eskiden biz de eskisi gibi miydik? Ya da biz çocukken de aynı şeyleri duymuyor muyduk? Hani yokluk vardı ama her şeyimiz de vardı? Hah onu diyorum..
Bu günümüzü beğenmiyoruz. Doğru da yapıyoruz. Büyüyen ekonomik krizlerle boğuşurken değer yargılarımızı bir tarafa bırakmayı ne kadar da kolay becerebiliyoruz. Belli bir konu üzerine saptama yapmadan bugün durumun ne kadar vahim olduğunu aktarmak istiyorum. Durum vahim. Evet oldukça vahim.
Biz ne yapıyoruz? Bizler takılmışız bir iki siyasi partinin peşine o reis senin, bu lider benim kendimizle kavga etmekten bir adım öte gidemiyoruz. Geldiğimiz nokta tam da budur. Kimse kimseye tahammül etmiyor. Edemiyor. Herkes bir kavganın içinde yaşamaya çalışıyor. Ya da kavgasını kendi çıkarıyor. O kavgayla devam ediyor.
Siyasetin dili ciddi şekilde kirlendi. Bunu herkes kabul ederken, bakıyoruz birbirlerine ‘şerefsiz’ diye hitap eden siyasetçileri alkışlıyoruz. Ne kadar doğru yapıyoruz. Siyasetin dili kirlenmişken, bizim dost meclislerinde yaptığımız sohbetler çok mu masum. Kaç kişinin gıybetini yapıyoruz. Hiç çetele tuttunuz mu? Bugün geldiğimiz nokta saygısız bir toplumun parçaları ile eş değerdir. Kanunlarımız var, ama biz kendi kanunlarımızı daha çok seviyoruz.
İşin Türkçesi; Avrupalı gibi yaşamaya özenip, Arap kültüründen vazgeçemiyoruz. Gelinen nokta ise çok vahim. Bununla ilgili sürekli istişareler yapılıyor. Ama yine herkes bildiğini okuyor. Bu konuda örnekler ne yazık ki çok.
Diğer taraftan ülke kritik bir eşikte. Bir tarafta savaş, diğer tarafta siyasi ve uluslararası baskılar. Yani işin aslına bakarsanız dört yanımız cehennem. Biz halen gerginlik peşinde koşuyoruz. Neyin derdindeyiz o anlamsız. Bu anlamsızlıklarla birlikte kendimize bir anlam yüklemeye çalışıyor ve birilerin yanında yer alma gayreti içine giriyoruz. Bir taraftan siyasi, bir taraftan ticari, bir taraftan da sosyal kaygılarla kendimize yer bulmaya çalışıyoruz. Yani rüzgâra göre yelken şişirmeye çalışıyoruz. Biz böyle bir millet değiliz ve olmamalıyız. Herkes düşmüş son günlerde soy ağacı peşine. Bence soy ağacı peşine düşeceğimize, soyumuzun nasıl yaşadığını öğrenmenin peşine düşmemiz gerekmez mi? Dedelerimiz, ninelerimiz, onların bir öncekileri, onların bir öncekileri vs. vs. Bugün kundaktaki bebeğin peşine düşen ırz düşmanı sakallı yobazların aktardığı dini bilgilerle geldiğimiz noktanın neresi olduğunu gördük. Yani kılavuzu kargadan seçmişiz veya seçtirmişler haberimiz yok. Aslında hem dini, hem de milli olarak iki tane eşsiz nitelikte kılavuzumuz yok mu? Din bezirganlarının ve yobaz zihniyetteki insanların peşinden neden gideriz? Gidersiniz? Allah’ın Kur’an’ı okunmalı ve anlamı öğrenilmeli. Biz okumadığımız için başkalarının söylediklerini dinlemek daha kolayımıza geliyor. Onun için değil midir? Gazete satışları azaldı ve televizyon seyircisi arttı. Diğer taraftan da elimizde milli değerlerimize çok iyi analiz eden ve geleceğimize ışık tutan Nutuk var. Bugün ve her gün ihtiyacımız olan iki kitabı okuyalım. Gerisi mi? Teferruat…
Okunma Sayısı : 1171
