Habibe Tilki UZEL
Trak Kavmi ve Trakya


Trak Kavmi ve Trakya

 

Bilen bilir Eski Çağ Bilimleri eğitimi aldığım için günümüzden 2 bin yıl kadar geriye gidip araştırmak, yaşadığımız yerlerin antik dönemleri hakkında da bilgi edinmek hep çok hoşuma gitmiştir. Ancak ne var ki bu konulara ülkemizde bir türlü hak ettiği değer verilmiyor. Bu topraklar sanki bizimle var oldu, öncesi yoktu, kimse yaşamadı sanılıyor. Oysa gerçekler hiç de öyle değil. Hep söylediğim gibi bunun böyle olmadığını çocuklarımıza bir an evvel öğretmek için okullarda bu bilgiler için bir ders saati konulmalı.

Üzerinde yaşadığımız toprakları ne kadar tanıyoruz? Bugün yaşadığımız illeri, ilçeleri, köyleri daha önce kimler kendilerine yurt edinmiş? Kullandığımız kent, bölge isimleri bunları nereden almış? Bunların hiçbirini doğru düzgün bilmiyoruz. Bilen, ilgilenen belli bir kesimin dışında araştırma, öğrenme ve öğretme arzusu sıfır. Dediğim gibi o kadar vahim haldeyiz ki sanki tüm buralar, her yer bizimle var oldu sanıyor geçmişe dönüp hiç bakmıyoruz. Oysa yapmamız gereken sadece tarihi kitaplara sarılmak, geçmişin seyyahlarının notlarını okumak. Böyle bilmemiz gereken ya da merak ettiğimiz her bilgiye ulaşabiliriz.

Gelin isterseniz biz şu anda yaşadığımız bölge olan Trakya’dan başlayalım.  Tarihi bilgiler bize gösteriyor ki, İ.Ö.4000 ve 2000 yıllarında Trak akınları ve göçler yaşanmış. İ.Ö.14. -13.yüzyılda izlerine Ergene ve Meriç Havzası’nda rastlanan bir göç dalgası bulunmaktadır ki bu göç eden toplum Proto Trak (Trak Öncüleri) olarak adlandırılmaktadır. Daha sonra tarihçiler, Traklardan ayrı kabileler ve şehir krallıkları olarak yaşamış, hiçbir zaman bir birlik oluşturamamış toplumlar olarak bahsetmektedirler.

Tarihin babası olarak geçen Herodot; “Hintlilerden sonra en kalabalık olanlar Trakyalılardır. Bir tek adamın komutasında ya da tek iradeyle hareket edebilme yetilerine sahip olabilselerdi hiç yenilmez ve bence ulusların en güçlüsü, en kalabalığı olurlardı” demektedir. Ayrıca Traklar için iş yapmamak, iş görmemek kibarlık; toprakta çalışmak, toprakla uğraşmak şerefsizlik ve aşağılık olarak görülmüştür. Buna rağmen Trak nüfusuna baktığımızda çoğunun çiftçilikle uğraşmış olduğu bilgilerini ediniyoruz. Bu kavime göre soylu yaşama anlayışı savaşa gitmek, at yetiştirmek ve başka kabileleri soymak olmuştur.

Bu nedenle de paralı asker sıfatıyla denizci olarak donanmalarda, atlı olarak kara ordularında yer almışlardır. Homeros’un ünlü eseri ‘İlyada’ adlı destanında Traklar için at besleyen, at yetiştiren gibi sıfatlar kullanıldığı görülüyor. Trak kralı Rhesos’un atları için: “Görmedim onun atları gibi güzel, iri atlar, giderler yel gibi, kardan beyazdırlar.” demektedir. Trakların Trakya Bölgesi’nin yerleşik halkı mı yoksa göçle mi geldikleri hakkında ise ne yazık ki net bilgilere ulaşamıyoruz.

Eğer tarihimizi iyi öğrenirsek topraklarımız hakkında her şeyi öğrenirsek düşüncemizi, stratejimizi ve kültürümüz o şekilde yönlendirebiliriz. Topraklarımızı tanırsak, topraklarımızda yaşanan olayları, yaşayan kişileri bilirsek dada farkındalık sahibi bir toplum oluruz. Böylece Malazgirt Savaşı’ndan önce de bu topraklarda doğmuş büyümüş, buralı olan insanları, kültürlerini de kendimize dahil edebilir, kültürel acıdan daha zengin bir toplum da olabiliriz.  Peki, tüm bunlar nasıl göz ardı edilebilir?  Umarım gençlerimiz, çocuklarımız bu bilince sahip olurlar ve o zaman kendini tanıyan, topraklarının bilincine varmış,  daha hümanist bireylerle dolu bir toplum olabiliriz.




Yayınlanma Tarihi : 2016-12-07 16:55:10
Okunma Sayısı : 1897
reklam yan

Habibe Tilki UZEL Diğer Yazıları