“Bu ülkede sansür hiç kaldırılmadı”
İYİ Parti Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşçı Hamşioğlu 24 Temmuz dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında günümüzde medyanın yaşadığı sıkıntılara değindi. Hamşioğlu, “Gazeteciler cezaevi korkusuyla ve baskıyla yayın yapmak zorunda kalıyor” dedi.
İşte Hamşioğlu’nun yaptığı o açıklama:
“Yas evinde bayram olmaz;
- Basın Kanunu’nun geçtiğimiz yıl yasalaşan değişikliklerinden sonra hep birlikte çağdaş bir istibdatı idrak ettiğimiz…
- İktidar temsilcileri söyleyince ileri demokrasi vesikası varsayılan ifadeleri gazeteciler ‘tırnak içinde’ bile aktarsa, kendilerini anında rutubetli bir hücre köşesinde bulabildikleri…
- Açık kaynaklara hatta bizatihi resmi açıklamalara dayandırılarak yapılmış haberler üzerinden gazetecilerin akıl almaz şekilde “ajan”lıkla, “casus”lukla suçlanabildiği, aylarca ve hukuksuzca cezaevinde tutulabildiği…
- Bir gazeteciyi yıllarca cezaevinde tuttuktan, müebbetle yargıladıktan, bütün hayatını, ailesini, çocuklarını, kariyerini, sağlığını darma-perişan ettikten sonra “Pardon” demenin, bu izansız ‘yaptım oldu’culuğun, zulüm keyfiyetinin hiçbir hukuki, siyasi, vicdani faturasının kesilmediği…
- En azılı terör örgütlerinin/teröristlerin siyasallaştırılmasında beis görülmezken parmağı ne bir tetiğe, ne bir pime değmemiş, eline ne kan, ne de “ah” bulaşmamış gazetecilerin, yazarların “terörist” muamelesi görebildiği…
- Gazetecinin temel aracı olan “soru”nun suç silahı/delili sayılabildiği…
- Devletin “hukuki” niteliğinin pervasızca iğdiş edildiği…
- Yasalar önünde kimsenin eşit olmadığı ama en eşitsiz konuma da gazetecilerin atıldığı…
- Basının kâh korku, kâh “mama”yla hizalandığı…
Bu utanç çağında, kendi adıma kutlanacak bir şey göremiyorum…
Ki zaten bugün, yıllar önce ve yine bir “muhtıra”nın gölgesinde çıkmış, çıkarılmıştı
“Bayram” olmaktan…
Yıllarca “Sansürün kaldırılışının yıl dönümü” diye anıldı;
Tepeden tırnağa yanlış bir bakıştı.
Zira, bu ülkede “sansür” hiç kaldırılmadı.
Tıpkı 115 yıl önce bugün olduğu gibi dönem dönem gazeteciler sansüre başkaldırdı.
“Bedel” korkusuna kapılmaksızın yahut o korkuya kapılsalar bile esiri olmamayı başararak, kapılarını sansür memurlarına kapattı.
Sayfalarını, “Tahtakurusu yazarsan tahtın kurusu anlaşılır, yasak” anlayışına tescillettirdikten sonra basmaya razı olmadı.
Velhasıl…
Türk basını “Hürriyet”ini söke söke aldı;
Hiç kolay olmayan; sürgünlerle, hapislerle, yoklukla, açlıkla sınanan bir mücadelenin sonunda kazandı.
O mücadelenin anısına; “Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü”nün aynı ruhun tekabülüne vesile olmasını diliyor; hepinizi istibdata karşı sergilenen hürriyet direnişinin abide kalemlerinden Namık Kemal’in manidar seslenişiyle selamlıyorum:
- Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar…
Basının ne iktidara ne muhalefete “yandaş” yapılmadığı günlerin umuduyla;
Kahrolsun istibdat!
Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret!”
Okunma Sayısı : 640