Marmara Denizinin geleceği
Marmara Denizi’nin geleceği
Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi (MAREM) Projesi kapsamında Sevinç-Erdal İnönü Vakfı, Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi ve Kartal Belediyesi işbirliğinde “Her Yönüyle Marmara Denizi 2018 Yılı Çalışma Verileri” basın mensupları ile paylaşıldı.
Basın Toplantısı ve panel ile Marmara Denizi’nin kirliliği, depremselliği ve Ergene Nehri Derin Deniz Deşarjı Projesi’nin Marmara Denizi’ne olası etkileri masaya yatırıldı.
Tekirdağ Süleymanpaşa’da gerçekleşen toplantıya; Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat Sevinç-Erdal İnönü Vakfı Başkanı Sevinç İnönü, Sevinç-Erdal İnönü Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Güneş Gürseler, Sevinç-Erdal İnönü Vakfı MAREM Proje Lideri Hidrobiyolog M. Levent Artüz, Sevinç-Erdal İnönü Vakfı MAREM Proje Koordinatörü O. Bülent Artüz, İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü MAREM Jeoloji Sedimantolojisi Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Mehmet Sakınç, Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü MAREM Kimya Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Bahattin Yalçın katıldı.
Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat’ın açılış konuşması ile başlayan toplantıda Eşkinat; “ Aslında her şey Marmara Denizi’nin sorunları çözmek üzere belediyelerin bir araya gelmesi ile başladı. Kartal ve Süleymanpaşa Belediyeleri ilk adımları attı. Yaptığımız toplantılarda Marmara Denizi’nin 2 temel sorunu öncelikli olarak karara bağlandı. Bu iki sorun depremsellik ve kirlilik. Biz bu sorun tespitlerini yaparken Sevinç-Erdal İnönü Vakfı uzun bir süredir bu sorunlara çözüm arayan bir proje yürütüyorlardı. Belediyeler olarak bu 2 projeye ortak olmaya karar verdik.” dedi.
“Marmara Denizi kullanılamayacak”
Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi’nin çalışmaları ile ilgili bilgi verip Marmara Denizi’nin geleceği hakkında sözlerine devam eden Başkan Eşkinat; “Aslında çok önemli bir iş yaptığımızı düşünüyoruz. Yaşadığımız şehir Marmara Denizi kıyısında. Bu dönem önemli bir değişikliğe gittik. İlk defa yağmur suyu kanalizasyondan ayrıldı. Ciddi paralar harcandı denizin daha temiz olması için. Üst yapıda da önemli atılımlar yaptık. Ancak hemen arkasından 12 sanayi bölgesi olan bir bölgeden derin deşarj ile Marmara Denizi’ne atıkların gönderilecek olması sorunu ortaya çıktı. Bu nedenle kamuoyunu uyarmak ve geleceğe temiz bir deniz, temiz çevre bırakmak adına bilimin ışığı altında bu projenin nasıl sonuçlar vereceğini görmek istedik. Gördüğümüz manzara çok acil önlemler alınmazsa bir süre sonra Marmara Denizi’nin kullanılamayacak olması. Kepçe ile topladıklarınızı kazanla geri dökerseniz çözüm olmaz. ” diye konuştu.
Başkan Eşkinat’ın konuşmasının ardından Sevinç-Erdal İnönü Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Güneş Gürseler Sevinç-Erdal İnönü Vakfı ve MAREM Projesi hakkında katılımcılara bilgi verdi. 1990 yılında Ergene için hazırlanan ilk raporu da katılımcılara sundu.
Sevinç-Erdal İnönü Vakfı MAREM Proje Lideri Hidrobiyolog M. Levent Artüz’ün açıklamaları ile devam eden toplantıda Artüz Marmara Denizi’nde çevre kirliliğine bağlı su analizlerindeki değişiklikleri katılımcılarla paylaştı. Artüz; “MAREM Projesi 1954 yılında başlayan bir proje. O günden bugüne kesintisiz devam etmiştir. Dünyadaki en uzun izleme projedir. Şu anda yaptığımız modeller de çok ciddi veri yüklemesi olduğu için neredeyse hatasız. 0,0005 hata payımız var. 250’ye yakın istasyonda 163 parametre ölçümü yapıyoruz. Temel olarak yaptığımız ilk sırada biyolojik çalışmalar. Marmara 1272 metre derinliğe kadar tüm materyallerin incelenmesi var. Marmara Denizi’nde su analizlerimiz var. Su kütlesinin yalın kimyasal yapısı çalışmaları var. Bu çalışmaların hepsi kirlenme noktasında çakışıyor. Marmara Denizi’nde su kütlesi olması gereken standartlardan çok sapmış durumda.” ifadelerini kullandı.
“Ergene, en kirli su”
Konuşmasında Ergene Nehri’nin dünyanın en kirli akarsuyu olduğuna dikkat çeken Artüz; “Sizin şehrinizdeki Ergene akarsuyu dünyanın en kirli akarsuyu olarak kabul ediliyor. Bu kirli su derin deşarj ile Marmara Denizi’ne basılacak. Dolayısıyla Marmara Denizi diye bir şey ortada kalmayacak. Bu proje ile Marmara Denizi yok olmaya, sadece bir su kitlesine dönüşmeye hazırlanıyor.” diyerek dikkat çekti.
“Korumazsak, suç bizim”
İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü MAREM Jeoloji Sedimantolojisi Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Mehmet Sakınç’ın konuşması ile devam eden panelde Sakınç Marmara Denizi’nin ikinci problemi ile ilgili açıklamalar yaptı. Deprem konusunun Marmara Denizi’nin bir diğer büyük sorunu olduğunu belirten Sakınç; “Marmara Denizi dünyada eşi benzeri olmayan bir akıntı sistemine sahip. Geçirmiş olduğu jeolojik evrim Marmara’yı önemli kılıyor. Bu deniz yaklaşık 10 milyon yıllık bir sürecin oluşumudur. 1999 depremi sonrasında birçok yerli ve yabancı gemiler araştırmalar yaparak Marmara denizinin özelliklerini gelişen teknoloji ile ortaya çıkarmıştır. Yapılan araştırmalar ortalama 250 yılda bir depremin olabileceğini göstermektedir. Biz o periyodun sonuna yaklaştık. Kırılmamış 2 önemli fay var. Biri Tekirdağ’ın yakınından geçen diğer de Kumburgaz yakınlarındaki Çınarcık civarında olan fay tehlikeli durumda. Deprem olacaktır. Büyüklüğü de 7,2 veya 7,4 civarı olacaktır. İstanbul büyük zarar görecektir. Tekirdağ, Gelibolu, Çanakkale ve Mürefte de bu depremlerde ciddi zararlar görecektir. Marmara denizi hem deprem, hem biyolojik, hem Oşinografik açısından son derece önemli bir deniz. Onu koruyamazsak suç bizlerdedir. ” açıklamasında bulundu.
Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü MAREM Kimya Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Bahattin Yalçın’ın ise konuya kimyasal bir bakış açısı getirdi. Bilim adamlarının toplumsal projelerde farkındalık oluşturmasının önemi ile ilgili konuşan Yalçın; “Bilim adamlarının artık yerlerinden kalkıp toplumsal duyarlılık projelerine el atması gerekiyor. Bu bilinci vermemiz gerektiği ortada. Toplumda bir farkındalık oluşturmalıyız. Aslında bakıldığında kirliliği kimya oluşturuyor. Üretilen kimyasallar bir şekilde denizi buluyor. Bu kapsamda biz bu kimyasalların canlılar üzerine etkilerini araştırıyoruz. Gemide araştırma laboratuvarı kuruyoruz. Dinamik bir denge var. Yanlış sonuçlar elde etmemek için yerinde analiz yapıyoruz.” dedi.
Çözüm hakkında görüşlerini de paylaşan Yalçın; “4 kademeli modern teknoloji ile yapılacak arıtma sistemleri ile kirliliğin önüne geçebiliriz. Derin deşarj çözüm değil. Denizde kirliliğin yok edilmesi için çözülmüş oksijen çok önemli. 1954 yılında 7-8 mg oksijen/litre iken şu an 1-2 mg/litre. En az 5 mg/litre ihtiyaç var. Deniz kendini temizleyemeyeceğinden, canlı ortamı terk ediyor. Çünkü canlıların yaşayabilmesi için bir ortam kalmıyor.” şeklinde konuştu.
Okunma Sayısı : 1385
