Şehrin sahibi değil, seçilmiş kişisiyim
Şehrin sahibi değil, seçilmiş kişisiyim
Bu haftaki röportaj sayfamızın misafiri Sülaymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat. Kimileri onu eleştirmek adına ‘Mesafeli ve Aristokrat Başkan’ diye bir kalıba sokmaya çalışsa da o bunu hiç dert etmiyor aksine “kim ne derse desin fark etmez; ben şehrin sahibi değil, seçilmiş kişisiyim. Bana verilen görev sürresince Sülaymanpa’nın yıllardır değişmeyen kasaba havasından çıkıp gerçek bir kent görünümü kazanması adına elimden geleni yapacağım” diyor.
Henüz bebek büyükşehir olan Tekirdağ yavaş yavaş ama emin adımlarla gerçek bir büyükşehir olma yolunda emin adımlarla yürüyor. Gelişmiş bir kentin ilk göstergesi şüphesiz ki öncelikli olarak düzgün yollar, kaldırımlar, trafik gibi unsurlardır. Ama bunlar yeterli midir? Asla değil. Bunların yanında eğitim, sağlık, kültür – sanat gibi birçok özelliği de gerçek bir kent bünyesinde barındırması gerekir. Bunun bilincinde olan, bu anlamda vizyonu olan ve tüm yenilikleri takip eden Ekrem Başkan Sülaymanpaşa’yı her anlamda dolu dolu, yaşanabilir bir merkez haline getirmeyi amaçlıyor. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz özel röportajımızda tüm bunları detaylı olarak kendisine sorduk ve samimiyetle cevaplarımızı aldık. Umarız sizler de keyifle okursunuz.
Habibe Tilki Üzel: Sayın Başkanım sizi artık hepimiz çok iyi tanıyoruz ancak yine de sizi bir de sizden tanıyalım.
Sülaymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat: Ekrem Eşkinat, 1960 yılında doğdum. Eğitimimi Tekirdağ Namık Kemal İlkokulu, İstanbul Galatasaray Lisesi, Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde tamamladım. Mesleki stajımı IPSF kanalıyla Hollanda’da yaptım. 1985 yılında Tekirdağ il merkezinde halen faaliyetini sürdüren EŞKİNAT Eczanesi’ni açtım. Tekirdağ Eczacı Odası Genel Sekreterliği, Ecza Koop Yönetim Kurulu Üyeliği, Türk Eczacıları Birliği 32-33-34-35-37. dönemlerinde Denetleme Kurulu Üyeliği, Merkez Heyeti Üyeliği, Genel Saymanlık, II. Başkanlık görevlerinde bulundum. Halen Büyük Kongre Delegesiyim. Ayrıca Avrupa Birliği Eczacılık Grubu (PGEU) Delegeliği, Dünya Eczacılık Federasyonu (FIP) Konsey Üyeliği, Eczacılık Akademisi Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım. Birçok ulusal ve uluslararası mesleki toplantılar düzenledim. 2012 yılında Yılın Eczacısı Altın Havan Eczacılık ödülünün sahibi oldum. Halen Dünya Eczacılık Federasyonu (FIP), Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği, ÇYDD, Galatasaray Spor Kulübü, Türk Böbrek Vakfı… gibi birçok ulusal-uluslararası dernek ve vakıfların üyesiyim. Yabancı dile çok önem veriyorum, iyi derecede İngilizce ve Fransızca biliyorum. Evli ve 3 çocuk babasıyım.
H.T.Ü.: Hem siz hem de Büyükşehir Belediye Başkanı Albayrak aslına bakarsanız zor olan bir dönemde seçildiniz. Yeni büyükşehir olan bir Tekirdağ ve her anlamda zorlayan bir süreç değil mi?
E.E.: Elbette biz nereden bakarsak bakalım bebek bir haldeyiz. Her şey sil baştan oluşturulmaya çalışıldı. Bu anlamda 1 senemiz gitti zaten. Ancak bir yerden başlamak gerekiyordu ve bizler de başladık, taşın altına gönüllü olarak elimizi koyduk.
H.T.Ü.: Sülaymanpaşa’nın bütçesi ne kadar?
E.E.: 100 milyon bütçemiz vardı. Bunun büyük bir çoğunluğu yol yapımına gitti. Aslına bakarsanız keşke Tekirdağ alt yapı üst yapı çalışmaları için bu kadar gecikmiş bir kent olmasaydı da biz bütçemizi kentimize daha başka şeyleri kazandırmak için kullanabilseydik. Diğer birçok gelişmiş şehirlerde olduğu gibi kültür – sanat faaliyetlerine ağırlık verebilseydik. Örneğin artık kentlerin gelişmişliğini kentteki müze çeşitliliği ve sayısına göre ölçüyorlar. Bakın Tekirdağ’a bu konu da ne kadar yoksun. Dışarıdan misafir geldiğinde gururla gezdireceğimiz müzelerimiz yok.
H.T.Ü.: Tekirdağ halkı sizce büyükşehir vatandaşı olmaya alıştı mı?
E.E.: Henüz tam olarak bazı şeylerin farkında değil tabii ama giderek alışacak. Tekirdağ halkı henüz sorgulayan bir topluluk değil. Eleştiri yapıyorlar ama ben isterim ki bana, bize ilk önce şunu sorsunlar: “Sana emanet ettiğimiz bütçenin ne kadarını neye harcadın, ne yaptın?” Halk önce kendi kentini sevmeli, sahip çıkmalı, hatta kentine aşık olmalı gelip kendi evi için bir şey istemek yerine önce mahallesi için bir şey istemeli. Kentine sahip çıkan iller bugün çok daha hızlı ivme yaşadılar.
H.T.Ü.: Sık sık anket düzenliyorsunuz, bu anketleri dikkate alıyor musunuz ve ankette en çok ne çıkıyor?
E.E.: Anketleri çok önemsiyoruz ve çıkan sonuçları dikkate alıyoruz. Anketlerde en çok gördüğümüz şey ise şüphesiz insanlar “eşit vatandaş” olduğunu görmek istiyorlar. Zira yasalar önünde yurttaş eşit değilse orada demokrasiden asla bahsedemeyiz.
H.T.Ü.: Seyyar satıcıların korkulu belası oldunuz desek yanılmış olur muyuz?
E.E.: Seyyar satıcılar ve kaldırım üzerini işgal eden esnaflarla ilgili çalışmalarımız var ve devam da edecek. Amacımız bu kişilerle uğraşmak elbette olamaz ama eğer biz gerçekten kent olmak istiyorsak bazı düzenlemeler getirmek zorundayız. Gelişmiş kaç şehirde ana cadde üzerinde seyyar satıcılar ve mağaza haline dönüşmüş kaldırımlar var? Belki bu kişiler rahatsız oluyor ama birçok insan da teşekkür ediyor. Çünkü bu görüntüyü çoğu kişi görmek istemiyor. Kasaba havasından kurtulmak istiyorsak bu şart. Her şeyin bir şartı, kuralı var. Zaten bu zamana kadar bu kırılmasın, onun gönlü olsun diye olmayacak çok şeye göz yumulmuş. Oysa imarın partisi, gönlü olmaz. Ayıp olmasın diye birçok imar planlarında değişiklik yaşanmış. Hiç kimse yanlışlıklara itiraz etmemiş, körler sağırlar birbirini ağırlamış. Sonuç çarpık bir kent, kötü bir trafik ortaya çıkmış. Ben yerel yönetimi denetleyenin vatandaş olması gerektiğini düşünüyorum. Yanlış bir durum varsa “bunu yapamazsın” deyip tepki koymalı. Bana bulaşmıyorsa umursamam dememeli. Bugün değilse bile yarın olumsuz sonuçlar o kişiye, onun çocuklarına mutlaka dokunacaktır.
H.T.Ü.: Size göre yaşanabilir bir şehir nasıl olmalı? Tekirdağ yaşanabilir bir yer mi?
E.E.: Bana göre yaşanabilir bir şehir bir kişiyi doğumdan ölümüne kadar pek çok konuda isteklerini karşılayabilir olmalı. Doğduğum şehirde bir çok şey eksikse, ben istediğim şeyleri bu kentte bulamıyorsam, başka daha büyük, gelişmiş, modern bir kentte taşınmak istiyorsam, iyi okulları, üniversitesi yoksa, işsizlik varsa, hobilerimi yapamıyorsam, kültür sanat anlamında başka şehirlere gitmem gerekiyorsa o şehir yaşanabilir kalite değildir. Ama bunları bulabiliyorsam yaşanabilir bir kenttir. Zaten bana göre kentli olmak kentte yaşamak değil. Eğer günlük gazete okuyorsam, trafik ışıklarına uyuyorsam, arabamı kimseye zarar vermeden park ediyorsam, yolda engellilerin haklarını ihlal etmiyorsam, tiyatroya gidiyorsam kentliyim demektir. Kentte yaşayan herkes kentli değil maalesef. Tekirdağ henüz yaşanabilir kent şartlarını tamamıyla bünyesinde bulundurmuyor. Oysa kumaşı çok müsait. Doğru adımlarla ortaya şu anki halinden çok daha iyi bir hal çıkabilir. Ancak vatandaştan başkana herkesin bunu istemesi lazım. Şehirdeki güvenlik durumu da tabii çok önemli. Bugün ne yazık ki ülkemizde bazı şehirlerimizde bu sorunu yaşıyoruz. Tekirdağ bu konuda sıkıntılı bir yer değil.
H.T.Ü.: Size göre yaşanabilir şehirler söyleseniz desek bunlar nereler olur?
E.E.: Edirne, Çanakkale, Lüleburgaz diyebilirim. Hatay ve Gaziantep’i de çok beğenirim fakat şuan güvenlik sıkıntısı var. Eskişehir benim için yaşanabilir kentlerin başında geliyor. Çünkü bünyesinde hemen hemen her şeyi barındırıyor. Çalışmalarımızda da örnek aldığımız bir kent Eskişehir. Alt yapısı, üst yapısı, eğitim, kültür, sanat faaliyetleriyle her anlamda dolu dolu bir kent. Birçok müzesi var. Operası ilk kurulurken tepkiler yaşanmışken bugün tıklım tıklım operası var. Eskişeir’in bu kadar başarılı ve hızla yükselmesinin en önemli sebebi bana göre halk kentini çok seviyor, her şeyine sahip çıkıyor ve aslına bakarsanız bir şeyleri örnek alarak değil kendi tarzıyla gelişimi yakaladı. Bu yüzden kentin halkına çok pay düştüğüne inanıyorum. E bir de Anadolu Üniversitesi’nin kurucusu Orhan Oğuz ve onun öğrencisi ve bugünkü Büyükşehir Belediye Başkanı Olan Yılmaz Büyükerşen faktörü var. Kentlerine aşırı düşkün bu iki yetenekli insanın farkları tartışılmaz. Özetle yöneticisinden halkına kadar herkes kentini çok sevmeli ve üzerine düşeni yapmalı.
H.T.Ü.: Çocuklara yönelik faaliyetlere önem verdiğinizi görüyoruz. Ağaç yaşken eğilir sözünden mi yola çıkıyorsunuz?
E.E.: Çocuk kulübümüze ve çocuklarla ilgili etkinliklere çok önem veriyoruz sizin de dediğiniz gibi. İstiyoruz ki bu kentin çocukları tiyatroyu, sanatı sevsin. Büyüdüklerinde de tiyatroya giden insanlar olsunlar. Kentlerinde bu tür faaliyetler olmasını talep etsinler istiyoruz. Biz ilk heykeller koymaya başladık tepkiler çok fazlaydı “e neye benziyor, heykel yerine doğru düzgün bir şey yap” diye. Tüm bunlar bakış açısından kaynaklanıyor. Şimdi şimdi daha azalıyor tepkiler ki giderek bizim mahalleye de koyun diyecekler diye düşünüyorum.
H.T.Ü.: Sanayi ve yatırım anlamında destek olsa herkes için faydalı olmaz mı?
E.E.: Sülaymanpaşa’da ne yazık ki sanayi yok. Tarım daha fazla. Tekirdağ merkez göç almış bir yer de değil. Nüfus şuan 200 bin ama göç alacağını ve böylece iki katı alacağını düşünüyorum ben. Keşke katma değeri yüksek, kaliteli ürün üreten tesisler olsa ve biz de kaliteli göç alarak büyüyebilsek.
H.T.Ü.: Kadro kurulumu aşamasında siz de sorunlar yaşadınız mı?
E.E.: Her şey yeniden olduğu için tabii süreç sıkıntılıydı ancak ben gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki her başkana kısmet olmayacak çok doğru bir kadro ile çalışıyorum. Hatır için kimseye yer vermedik, kimsenin sayesinde seçilmedim, halkın oyuyla seçildim. Hesabımı da sadece bu 200 bin insana veririm. Bir daha tekrar nasıl seçilirim diye bir amacın da peşinde değilim. 5 sene içinde yapabildiğimin en iyisini yaparım. Seçilirsem tekrar devam ederim ama yok olmadı eczaneme geri dönerim. O yüzden çoğu gibi kaygılı değilim. Şehrin sahibi değil, seçilmiş kişisiyim.
H.T.Ü.: Hayalinizdeki Sülaymanpaşa Nasıl?
E.E.: Ben ve ekibim hayalimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Öncelikle kentimizin tarihini öğrenmemiz lazım. Baktığımız zaman çok güzel tarihi özelliklere sahip bir kentiz. Fakat bunları sunmayı bu zamana kadar başaramamışız. Oysa tarihi yerlere sahip çıkılsa, kazı yapılsa, gün ışığına çıkartılsa turist gelir kentimize. Bu da ne demek olur? Köftecisi kazanır, esnafı kazanır, çarşı canlanır. Mesela Şarköy’de çok güzel, bakir yerler var. Ama insanları çekebilecek cazibe noktaları vurgulanmıyor bir türlü. Kumbağ’ın Kumbağ olduğu dönemleri çok iyi bilirim ve 1985 yılında orası ne yazık ki bitti. Ama ben iddialıyım Kumbağ’ı değiştireceğim. Sahil boyumuz var çok güzel, uzun ama kıymetini bilememişiz. Sahile hak ettiği değer verilirse bu kent olumlu anlamda büyük değişiklik yaşar. Kültür – sanat faaliyetleri benim için olmazsa olmaz. Bu şehirden neden bir ressam, felsefeci, yazar, sanatçı çıkmıyor? Çünkü kültür sanat üzerine yeterince değinilmediği için. Tüm bu etkinlikler veya eğitim için neden İstanbul’a gidiliyor? Çünkü Tekirdağ bunu yeterince karşılayamıyor ama göreceksiniz karşılayacak.
H.T.Ü.: Yeri gelmişken 3 bin tarihi fotoğraf ile Tekirdağ’ın geçmişi aydınlanacak bir çalışmanız var. Bu kent tarihi için gerçekten çok faydalı bir çalışma değil mi?
E.E.: Elbette öyle. Mübadele döneminde Tekirdağ’dan göç eden ve Tekirdağ’a ait 3 bin orijinal fotoğrafın sahibi olan Dimitrios Mavridis’in ayrıca eskiden Tekirdağ’da yaşadığı evin restore edilip müze haline getirilmesinin de görüşüldüğü toplantı sonunda Mavridis’in koleksiyonu yapılan anlaşma ile Tekirdağ’a kazandırıldı. Süleymanpaşa’da biz çok özel bir müze yapacağız. 100 yıllık fotoğraflar Süleymanpaşa Belediyesi himayesinde gelecek nesillere ulaşacak. Aynı zamanda bu proje ile hem Türk - Yunan dostluğuna hem de Tekirdağ turizmine büyük katkı yapacak. Bizler de şehrimize bir büyük yapıt daha kazandırmanın gururunu yaşayacağız.
H.T.Ü.: Sizin için “aristokrat başkan” diyorlar ne diyorsunuz?
E.E.: Ben de duyuyorum bunu alınacak bir şey değil. Aristokrat demek iyi bir şey demek, soylu demek, gayet güzel yani (gülüyor).
H.T.Ü.: Sayın Başkanım son olarak Tekirdağ basını ile aranız nasıl?
E.E.: Basın ile aram gayet iyi, hiçbir sıkıntı yok.
H.T.Ü.: Başkanım yoğunluğunuz arasında bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz.
Okunma Sayısı : 1058