Cennetten bir ada, Gökçeada
Ada, İlyada destanında Poseidon’un adası olarak geçmektedir. Ada, eski dönemlerde İtalyan, İngiliz ve Yunan sömürgesi altına girse de Lozan Antlaşması sonrasında Türkiye Cumhuriyeti topraklarına resmi olarak girmiştir. Her yıl 22 Eylül tarihi adanın kurtuluşu olarak kutlanmaktadır. Görülmeye değer yerlerin mutlaka arasındadır.
Öncelik ile Mayıs ve Eylül aylarının adada denize girmek için en uygun aylar olduğunu belirtmek gerekir. Bu dönemlerde hava ve deniz sıcaklıkları en ideal hale gelir. Adanın etrafında ki Rum köyleri son derece ünlüdür. Adaya çok kısa mesafeler ile Rum köyleri yer almaktadır. Bu köylerin tarihçesi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Köylerin her birinde, eski zamanlardan kalma bir kilise yer almaktadır. Bu kiliseler turistlerin ilgisini en çok çeken yapılar arasında yer alırlar.
Adanın merkezinden 3 kilometre Batı tarafına doğru gidildiğinde Zeytinlik adlı köye gelirsiniz. Köy, gerek kilisesi gerekse tatlı ve kahveleri ile ünlenmiştir. Turistler bu köye uğramaya mutlaka özen gösterirler. Aynı zamanda köye 4 kilometre uzaklıkta bir göl barajı bulunmaktadır. Bu baraj tüm adanın su kaynağıdır. Gölün içerisinde yaşayan ve ağırlıkları 30 kiloyu geçen sazan balıkları da bu gölü daha görülesi kılmaktadırlar. Zeytinli Köyü‘ne benzer Bademli, Dereköy ve Tepeköy adındaki köyleri de gezmek mümkündür. Bu köyler Rum köyleri olarak da bilinmektedir.
Çınaraltı‘da Gökçeada’ya gidildiğinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir. Burası Tepeköy girişine çok yakındır. Köye girmeden önce hemen yanınızda yaşlı bir çınar ağacı dikkatinizi çekecektir. Bu çınar ağacı 625 yaşında olmasında rağmen halen gölgesinde sizi serinletebilecek kadar sağlıklıdır. Buradaki ağaç dışında aynı zamanda Gökçeada’da koruma altında bulunan 6 adet çınar ağacı daha mevcuttur. Fakat bu ağaçlardan en yaşlı olanı Çınaraltı bölgesinde yer almaktadır. Bölge, piknik alanı olarak belirlenmiştir. Bir yanınızda yaşlı bir çınar ağacı diğer yanınızda da masmavi bir deniz ile hoş bir piknik için hazırsanız buraya bayılacaksınız diyebiliriz. Aynı zamanda buraya vardığınızda etrafınızda dolaşan keçilere de rastlamanız mümkündür. Keçilerin tek istediği yemeğinizi onlar ile paylaşmanız olacaktır. Ağacın hemen altında yine yapımı çok eski zamanlara dayanan bir çeşme yer almaktadır. Çeşme ve yaşlı çınar ağacının etrafı bir tel örgü ile örülmüştür ve her ikisi de koruma altına alınmıştır. Gökçeada’ya geldiğiniz zaman Tuz Gölü‘nü de ziyaret edebilirsiniz. Göl, Kefalos ve Aydıncık plajlarının arasında yer almaktadır. Gölün tüm kaynağı denizden gelmektedir. Göle bağlanan başka bir su kaynağı bulunmamaktadır. Kışın gölün suyu çekilir ve gölün üzerini bembeyaz bir tuz tabakası kaplar. Bu tuz birikintisi hem ada halkının hem de adanın üzerinde uçuşan kuşların tuz ihtiyacını karşılamaktadır. Gölü ziyaret ettiğiniz zaman etrafında dolaşan flamingo, angıt türü kuşlar sizleri kendine adeta hayran bırakacaklar. Aynı zamanda gölün altında yer alan çamur ile turistler çamur banyosu yapmaktadırlar. Bunun sebebi ise; bu çamurumsu toprakta bol miktarda kükürt olmasıdır. İçerdiği yüksek oranda ki kükürt sayesinde bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılmaktadır. Gökçeada’da görülmeye değecek yerler saymak ile bitmiyor. Şimdi ise rotayı Kaya Mezarı’na çeviriyoruz. Kaya Mezarı adlı bölge, adanın güney kısmında yer almaktadır. Burada yer alan iki adet kaya mezarını ilginç kılan tek şey, bu mezarların o bölgeye nasıl geldiğinin bilinmemesidir. Mezarların kapakları, mezarlardan çok daha uzakta bulunmuştur. Mezarların etrafında herhangi bir yerleşim kalıntısına rastlanmamış olması ile beraber aynı zamanda mezarların hangi dönemden kaldıkları da bilinmemektedir.
Adada gezilesi bir yer daha varsa o da Peynir Kayalıkları olacaktır. Burası Kaşkaval burnunda yer almaktadır. Bu burundaki kayalıkların ilginç heykelsi dokusu bu ismi almalarını sağlamıştır. Efsaneye göre; eski zamanlarda yaşayan inatçı bir kadın varmış ve bu kadının bir çok keçisi varmış. Kadın, bir gün yuvarlak kalıplar haline birçok peynir yapmış ve bunları üst üste koymuş. Kadının amacı bu peynir kalıplarından, cennete kadar ulaşabileceği bir merdiven yaratmakmış. Kadın ne düşüncesini ne de yaptığı peynirleri kimse ile paylaşmamış. Bu durumda Tanrı’nın hiç hoşuna gitmemiş. Tanrı, kadına kızmış ve Mart ayının birinde yoğun bir yağmur fırtınası göndermiş kadının bulunduğu bölgeye. Bu fırtınadan sonra kadın ve kadının yaptığı peynirler donmuşlar. Donan peynirler taşa dönmüşler. O günden sonrada bu kayalıklara Peynir Kayalıkları denmiş.
Okunma Sayısı : 17306